30 Haziran 2011 Perşembe

Hani bir reklam vardı anneler günüyle ilgiliydi, benim annem hem kuaför, hem aşçı, hem doktor, hem terzi, hem dişçi vs vs diye giden. Çok güzel bir reklamdı. Biz anneler hepsi birdeniz....

Ben son günlerde muhtemelen Buse’nin gözünde hiçbiri de olabilirim tabi. Neden? Çünkü son 1-2 haftadır sürekli bir mücadele içindeyiz. Ben sürekli yemek yedirmeye çalışan, süt içirmeye uğraşan yada o da olmazsa ilaç tıkmaya çalışan yok hiç olmadı burnuna fıs fıs yapmaya çalışan bir anne oldum çıktım. Tabi bizimkide bu durumda hiç hoşnut değil bana karşı oldukça tepkili. Bende ne yapacağımı şaşırdım açıkçası.

Hele de şu ilaç içirme işi. Ben yapmasam Ayşe teyze zaten içiremem diye korkusundan ben daha evden çıkmadan hemen hazırlıyor ki ilaçlarını ben içirip gideyim. Ben de tam evden çıkmak üzereyken 2 dakikamız var yani, başlıyor mücadele “ben bunu sevemem” diyor önce (hoş sevdiği bir şey var mı ben bilmiyorum ama), “annecim ilaç bu bende sevmiyorum ilaçları ama içmemiz lazım” diyorum. Sonra ağzını kapatıyor içmemek için ve ağlamaya başlıyor. “Kızım bak geç kalıyorum gideceğim, servisi kaçırıyorum hadi içelim şunu” diyorum. Yok. Tabi bende bu sefer Buseeeee diye bir çığlık atıyorum. Onunda ağlamasının derecesi artıyor. Sonra zorla içiriyorum ve o sinirden bas bas bağırıyor. Zorla içirdiğim için. Ee o zaman hemen iç de bitsin kızım niye mücadele ediyorsunki.

Bu sabahda aynı mücadeleyi yaşadık ve artık sinirden bas bas bağırıyordu. Bende kucağıma alayım dedim, yok mümkün değil istemiyor bile. İndiiiiiir indiiiiir beniiii diye bağırıyordu en son. Ben de indirdim ve kapıdan çıktım gittim.

Sonra aradım siniri geçmiş mi diye? Geçmiş, kitaplarını okuyormuş, kahvaltı yapıyormuş. Ama eminimki akşama benden bunun hıncını alacak.

Var mı kolay yapabilen bu işi?

28 Haziran 2011 Salı

Karışıklık

Bugün yine düşüncelerim karmaşık. Bizim iş yeri ne zaman karışsa ben hep bu duyguların içerisine balıklama dalıyorum. Öyle bir yerde çalışıyormuşum ki her bir üç ayda elemanlarımız gidiyor işimiz artıyor. Her bu dönemlere ben de neden burada kalıyorum ben neden gidemiyorum mu düşünüyorum.


Evet çalışmak durumundayım, bütün işi bırakıp çocuğumla vakit geçirmeyi çok isterdim ama şartlar buna elvermiş değil henüz. O nedenle boş veremiyorum. Hani çalışmayabilecek olsam sallamayacağım. Ama çalışması gerekince kişi, çalıştığın yeri, insanları, koşullarını vs düşünmeye başlıyor. Kariyer ? düşünmeye başlıyor. Özellikle de hiç bir kariyer imkanı tanımıyorsa bu iş. Önemli mi peki? Paranı kazanıyorsun yetmez mi? Kişisel tatminde gerekiyor mu? Bilmiyorum!!!

Hoş evet gerekiyor dersek "nereden başlayacaksın" ayrı bir meseledir güzel ülkemde çocuklu bir bayan olarak.

27 Haziran 2011 Pazartesi

Buse ile Yemek Mücadelisi Raunt 3

Bildiğiniz gibi her yemek bir mücadele olmaktan çıkarmak için uğraşmaya devam ediyorum ama sabrımı fazla zorluyor benim kuzu.


Dün, herzamanki gibi bir Pazar yaşamayı planlarken, kulağım ağrıyor diye ağlamamızla uyandık. (Ben ne kadar ilaç kullanmamak içn direnirsem, okada çok ilaç kullanmak için karşımıza olay çıkıyor) Bir ağrı kesici verdim biraz rahatlattı onu. Ama biliyorumki ilacın etkisi geçtiğinde tekrarlayacak. O yüzden doktora gittik yine. Kulağı kızarmış ve bademciklri iltahaplanmış. Yine başlayacağız antibiyotik. :(

Tabi bütün bunlar bizim yemek derdimize biraz daha tuz biber ekiyor. Dün yine öğlen yemiş olduğu köftelerden sonra bişey yemedi akşama kadar. Akşam yemeğine oturmak üzeyken yine o bilindik cümle “ben tokuuum”. O anda kendimi atsam atabilirdim yani. Tüm gün yemek yemedi ama yine ben tokuuuum diyebildi. Nasıl bir mide var bu çocukta yarabbim. Yoksa yok mu? Hani öğleden sonra atıştırmış olsa bişeyler yemiş olsa, meyvesuyu felan içmiş olsa dyeceğimki tamam olabilir tıkamıştır, ama yok öyle bişey. Ağzını sadece su için açmışlığı var. Onun dışında bişey girmedi mideye, yinede tok. Tabi benim sınırlarım gerçekten zorlanmasından dolayı girdik birbirimize ve hiçbirşey yemeden yattı.

Sabah, ben işe gitmek için hazırlanırken, masanın üzerinde duran ekmeklerden bir dilim, kedi gibi, çalmış, bir yandan benim ayakkabılarımı deniyor bir yandan da onu kemiriyordu. :) Şimdi nedir bu? Nasıl mücedele edeceğiz bu kızla bilmiyoruz.

24 Haziran 2011 Cuma

Ayrılık...

Dün ilk defa kızımdan ayrı bir gün geçirdim kendi evimizde. Daha önce anneannesine bırakıp gitmek durumunda kalmıştım bir kere ama o zaman Buse bizim evdeydi ben dışarıdaydım. Dün ilk defa ben onsuz evde kaldım.


Kendimi nasıl hissettiğimi anlatacağım; böyle garip bir boşluk hissi. Midemde bir boşluk. Evde ne yapacağını şaşırmış gibi dönüp durun bir ben. Saat gece 12 falan, yani Buse olsa da o saatte çoktaan uyumuş oluyor. Yani zaten o saatlerde ya yatmaya hazırlanıyoruz yada tv seyrediyoruz vs. ama dün öyle değildi. Buse yatağında değildi ya. Gidip gelip yatağına bakıyorum.

Allah allah ne garip bir hissiyat. Halbuki bir gece Ayşe teyzesinde kalmak istedi. Bende izin vermek zorunda kaldım.

İçimden sürekli ağlamak falan geliyor nedenini bilmiyorum. Buse beni bırakıp gitti diye herhalde. Burkay kızıyor, ay bir rahat ol Senem diye. Rahatım rahatım da o yokken evde olmak beni garipleştiren. Neyse biran evvel yatayım sabah olsun diyorum. Uyuyorum.

Sabah aynı boşluk ile uyanıyorum. Sanki bir anda yalnızlaştım. Aynı yolu yürüyerek işe doğru gidiyorum, ama sanki yapayalnınızım yolda. Halbuki her gün o yolda yalnız başıma yürüyorum. Buse’ye el salladıktan sonra.

Anladım ki tüm hayatımı Buse kaplamış benim.

23 Haziran 2011 Perşembe

Buse ile Yemek Mücadelesi Rount 2

Dün akşamda yine neler yaşadığımızı yazmam lazım. Hani diyorum ya kendimi ehlileştirmek için kitaplar makaleler vs. okuyorum. İştahsız çocuğa karşı nasıl davranmak gerekir, neler yapılır neler yapılmazla ilgili. (Kitabı tam anlamı ile bitirmediğimden onunla ilgili bir yazı hazırlayamadım. Şu anda önceliği kitapta bahsedilenleri özümseyip uygulamaya verdim ama en yakın zamanda onu da yazacağım.) Genelde her yerde söylenen şu ki, “zor – la- ma- yın “.


İyi tamam zorlamayalım, karışmayalım da; bunu becerebilen anne sayısı çok da fazla değil anladığım kadarıyla. Hele ki biz Türk anneleri. Aman allahım ne zor bir iş. Okurken iyi tamam zorlamayalım diyip geçiyoruz. Ama iş eyleme geldiğinde çok fena zorlanıyor insan. Aslında söyle diyeyim, belki Buse bu kadar minicik olmasaydı, hani biraz daha toplu, boylu bir çocuk olsaydı zorlanmazdım o kadar. Ama zaten kaşık kadar olduğundan arkadaş, yemedikçe yarım ölçek kaşık kadar kalmasından korkuyoruz. Aslında işte kitaplarda anlatılanda tamda bu. “Yarım ölçek falan kalmazlar hiç bir zaman.” Tabi önemli bir sağlık problemleri yoksa ki böyle bir problem varsa da zaten o çocuk daha tartıya çıkmadan evvel anlaşılabilirmiş. Gel gör ki bunu iştahsız bir çocuğun annesinin anlaması imkansız. Yani anlıyoruz ama, biraz zaman gerekiyor.

Gün içinde kendi kendime söylenirken bile buluyorum kendimi, “ akşam ben yemiicem derse yine, tamam kızım deyip döneceğim işime, hiç karışmayacağım vs”.

Dün akşamda beklenen oldu ve yemeğe çağırdığımda Burkay’ı ve Buse’yi, tok olduğunu bildirdi ve yemiiicem dedi. (bu arada aç olduğunu biliyorum çünkü sürekli bana fındık var mı çubuk kraker var mı şeklinde, tırtıklamak için soruyor) İyi peki kızım dedim. (içimden kendisini oturtup yemeği huniyle ağzından dökmek geçiyor) Sofraya oturduk, bunun yemeği önünde, sütünü de çıkarmıştım. Ben içmiiicem bunu sen kahvene koy dedi. Tamam dedim yine. (Sütü de huniden boşaltabilirim) Biz yiyoruz Busede ara ara bize bakıyor ama dokunmuyor. Sonra yemek sıcak olduğundan Burkay üfledi. Aaa niye sıcak mıcak derken kedisi de kendi yemeğini üflemeye karar verdi. Sonra ne oldu anlamadım Burkay’la kim önce bitirecek yarışına girmeye karar verdiler. Ben yemeğimi bitirmiştim. Bana da diyor ki sen niye yarışmıyorsun? Velhasıl o heyecanla hem yoğurdundan da yiyerek, koyduğum tabağını bitirdi. Şimdi ne oldu bilmiyorum?  Yine bir oyun esnasında yendi yemek. Ben Hiç dokunmadım, yardımcıda olmadım.

Neyse mücadele devam ediyor. İki gündür akşam yemeğine yanımıza bile oturmamıştı. Bu bir gelişme mi? Göreceğiz.

22 Haziran 2011 Çarşamba

Yalancı Mantı

Kaç zamandır hastalıklardan ve Busenin yemek yemeği reddetmesinden en sevdiğim yemek yapma işini de yapmaz oldum desem yalan olmaz.

Düşünsenize deli gibi yemek yapmaktan hoşlanan bir anne ve hiç bişey yemek istemeyen bir çocuk. Halbuki ne hayaller kuruyodum ancak, makarnayı bile zor yiyen bir kızım olduğundan kendime bile yapmaktan zevk alamaz oldum.

Neyse kaç gündür yazacağım olmadı bugüne kısmet. Geçen gece yemeğe gelen arkadaşlarımıza yapmıştım. Ben çok severim. Yalancı mantı, çok kolay oluyor hemde lezetli.

21 Haziran 2011 Salı

Hatayı nerde yapıyoruz ?

Birkaç gündür, hastalığında vermiş olduğu huy değişikliğiyle Buse ile kriz yaşıyoruz. Ama ne kriz.

İlkini Pazar günü sarıyerde deniz kenarında bütün üstünü başını ıslatıp kumlamasının ardından, artık gitme vakti geldiğinde kumları yıkamak istememesi sırasında yaşadık. Biz kendisini duşa soktuk ancak hanımefendi asla kumlarından kurtulmak istemediğinden çığlık hıraç bağırarak ortalığı birbirine katarak ağladı ve tekrar tekrar kumları üzerine sürdü sonrasında tekrar duşa sokuldu vs vs. Ama bir türlü sakinleştiremedik kendisini.

İkincisini dün akşam yaşadık, önce bizim yatağa yatmak istiyormuş. Bizde artık uyku vakti geldiği ve kitabınıda okuduğumuz için kendi yatağına yatması gerektiğini söyledik ve kendi yatağına yatırdık. Oooo kıyamet koptu. Ortada bişey yok, ama nasıl bir ağlama, susmamacasına yarım saat kadar ağladıktan sonra babası aldı kendisini (sinirli bu arada) bizim yatağa koydu. Hayııır burda da yatmııııcam diye bir ağlama daha. Dedim git nerde istiyorsan orda yat. Gitti yine kendi yatağına çıktı. Ama ağlamaya da devam etti. Bir süre sonra sesi kesildi. Gidip baktım uyumak üzere. Biraz konmuştum yaptığının yanlış olduğunu anlatmaya çalıştım ama anlamadı.

Böyle durumda ne yapmak gerekiyor ben yani biz çözemedik. Kızıyosun anlamıyor konuşuyorum anlamıyor. Bırakıyorum sen ağlamaya devam et bitince gel yanıma diyorum anlamıyor. O kadar ağlamasının arkasında dayanamıyorum, üzülüyorum.

Ha bu arada yemek için inatlaşma da devam ediyor. Ben mutfakda yemek hazırlarken daha geliyor; ben tokum anne yemiiicem diyip gidiyor yanımdan. Tamam kızım sen yeme biz babanla yiyeceğiz diyorum. Sonra sofrayı kuruyoruz, istersen sanada koyayım diyorum. Yok istemiyor. Bütün gece yemek yemeden geçiriyor. Halbuki bir önceki gün domatesi bile yalamıştı. Tam hadi düzeliyor mu acaba derken tekrar başa dönüyoruz.

3 yaş krizleri mi bunlar nedir onu da anlamadık?!! Nasıl davranacağımızı çözemedim. Var mı bilen birileri???

20 Haziran 2011 Pazartesi

Aman Allahım Buse domatese dilini değdirdi, galiba kalamarın da ucundan tadına baktı

Hastalık üstüne hastalık geçirdğimizden, ve zaten olmayan iştahımızı da tamamen yitirmemizden dolayı ben artık gerçek manaada pes ettim. Boğazından içeri bir küçük kase çorba girdi mi, tamam aman yeter diyorum. Yeterki midesinde kalsın.

Dün ilk defa birşey oldu ve Busecim ile aramızda şöyle bir diyalog geçti  “anne sana bişey söyleyeblir miyim ?” Söyle kızım “benim karnım acıktı” çaktırmadım tabi arabada giderken gidince bakarız dedim hemen önüme döndüm. Ama yüzündeki ifade görülmeğe değerdi. Hani sanki bana bir hediye veriyomuş gibi söylüyor. Ben de içten içe bir oooh çektim. Sonunda bunu söyleyebildi. Açlığın da olduğunu anladı.

Sonrasında köfte pilav yoğurt vs yedi bir ara baktımki domatesi avuçluyor, ağzına götürüp iki yalandıktan sonra bana verdi anne sen ye diye. :) Masada kalamarlar vardı onu aldı iki ısırdı koydu. Ben de bu arada hiç bakmadım kendisine, çaktırmadan ara ara kontrol ettim sadece. Çünkü her bir şey alışda bana bakıyor farkediyorum. Hani haah aferim kızım şunu da ye felan dersem bırakacak çünkü. Ben yemiicem diye. (Hep öyle oldu bugüne kadar)

Neyse böyle bir gün geçirdik. Umarım devam edebiliriz ve şu savaşdan kurutluruz biran önce. Şimdi nolduda böyle oldu derseniz. Bence benim pes etmemdir sebep. Aslında tam olarak kafamda yememesi olayını bitirebilmiş değildim. Hasta olduğundan iştahı biraz daha kesildi diye düşünüp, sadece çorbasını içsin ve içtiğide midesinde dursun moduna girdiğimden umursamadım yemicem ben demelerini. Tamam dedim geçtim. Bu tavrın etkili olduğunu düşnüyorum. Bakalım göreceğiz.

17 Haziran 2011 Cuma

Yine yine yeniden :(

Nedir bu hastalıklardan çektiğimiz. Gerçekten artık benim hastalıklara karşı gücüm kalmadı. Yani ben hasta olsam neyse de bu minicik kuzular hasta olduklarında ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Aman grip antibiyotik vermeyelim zart zurt diye doktora bile gitmeye korkar oldum artık. Ne zaman gitsek dayıyorlar antibiyotiği ki çoğu zaman kullanmadım verdiklerini. Sadece geçen sefer kulağı ağrıdığından ağlaya ağlaya gittiğimiz için vermek zorunda kaldım korkumdan.

Yanlış anlaşılmasın daha 2 hafta öncesiydi bu. Şimdi yine bir öksürük ve burum akması var. Sabah iyiydi. Ama akşam olunca azdı burnu fokur fokur. Tamam okula başladı bu sene böyle geçecek dedik dedik de yani haziranın ortasında da artık iki haftada bir hasta olmasın canım.

Yapacak hiçbir şeyinin olmaması insanı üzen aslında. Yani illa o bir hafta sürecek ve biz ilk günlerinde illaki kusacağız ne varsa midemizde. Zaten doğru dürüst bir şey yediremediğim kuzu, şimdi tamamen yemek yemiyor ve yediğinde zort çıkarabiliyor.

Kendimi ehlileştireyim diye kitap okuyorum ya, ohh diyordum iyi gidiyor. Artık birbirimizle savaşmıyorduk, yiyor yemiyor kalkıyordu. Ama şimdi döndük tekrardan başa. Süt içer misin diye sordum zort midesinde zaten bişey olmadığında boş boş öğürebildi sadece. Bu kız hasta olduğunda başka yere kaçmak istiyorum resmen. Hani ben yokken bitsin gitsin, görmeyeyim yaşamayayım öğürüklerini, kusmalarını.   

İmdaaat…

16 Haziran 2011 Perşembe

Meleğim 3 yaşında….

Üç sene önce sabah saat 07.24’de verdiler kucağıma minik kuzumu. Bembeyaz tatlı kuzucuğumu… O gün bugündür onunla yatıp onunla kalkıyoruz. Aa yürüdü aa konuştu aaa emdi aa yemedi aa yedi derken derken tam üç sene geçmiş. Gerçekten içimde hissettiklerimi anlatmam imkânsız. Bütün anneler herhalde anlayabilir bunu. Ne büyük bir mutluluktu o minicik beyaz şeyi kucağıma vermeleri. Çığlık çığlığa ağlayan kuzucuk kucağıma konduğu anda susmuştu. Sonrasında koşturmalar, uykusuz geceler vs. Hep konuşulduğunda zor denir. Ama hiçbir anne şikâyet etmez bundan. Zevkle yapılır bir nevi. Anlamamışım bile aradan geçen üç seneyi. Şimdi “büyüdüm ben seneye 5 yaşımda olacağım” diye dolanan bıcır bıcır bir kız oldu. İyiki doğrun aşkım. İyiki girdin hayatımıza. Seni seviyoruz.

14 Haziran 2011 Salı

İki yazı...

Evli Mutlu Çocuklu

Yiğit Karaahmet'in yeni düşmanı 'Anneler kulübü'

Yiğit Karaahmed’in iki yazısı. Günümüz anneleri üzerine bayaa eleştirel bir yazı. Doğruluk payı olmadığını kimse söyleyemez. Ancak kantarın topuzu biraz fazla kaçmış gibi.

13 Haziran 2011 Pazartesi

Patlıcan Kıstırma

Günlerdir canım patlıcan yapmak istiyor. Dün en sonunda aklıma geldi de alışveriş yaparken patlıcanlarımı aldım. Buse’ye nasıl yedirebilir miyim felan filan diye düşünürken, dedimki kıymalarını yediririm artık napalım. Sebze ayıklayıcısı olduğu için kendisi. Adı kıstırma diye geçiyor babaannemden öğrendim, zannedersem bizim Afyon'da yapılan bir çeşit.

10 Haziran 2011 Cuma

Kıymalı Patates

Ben hiç yapmayı denememiştim bu yemeği halbuki çok bilindik bir yemek. Buse için ne yapacağımı şaşırdığımdan aklıma bunu yapmak geldi. Aaaaaa meğersem hem çok kolay hemde lezetliymiş. Buseye’de gayet güzel yedirdim. Her ne kadar en başta patesleri göstererek ben bunu sevmem demiş olsada sonrasında gayet de yedi. Hemde 15 dakikada hazırlayıp ocağa koyabildim. İşte şöyle

Doğum...

Bugün bir arkadaşım doğum yapıyor.

Böyle yakınlarımdan birileri doğum yaptığında hep aklıma Busenin doğumu gelir. Hemen döner resimlerimize bakarım. İnsanın aklında kalan çok güzel anılar bunlar.

9 Haziran 2011 Perşembe

Olumsuzlukları köpürtmek.

Blogcu annenin sitesinde bir yazı okumuştum 15-20 gün önce “kışkışlayın gitsin” diye. Orda bir laf vardı “olumsuzlukları köpürtmek”. Çok doğru ve güzel bir laf. Geçen günde bahsetmişdim iş yerinde sorunlar yaşadığımızdan vs. Yani tamam iyi bir yerde çalışmıyor olabiriz (yani beklediğimiz kadar iyi olmayan ), ancak sürekli ve sürekli olarak buranın ne kadar kötü, berbat, can sıkıcı bir yer olduğundan bahsederek günler geçer mi?  Tam da işte bizim ofisimizde yapılan budur “olumsuzlukları köpürtmek

Çocuğum yemek yemiyor...

Kitabı okuyorum ancak henüz bitirebilmiş değilim. Nedense bu aralar eve git yemek hazırla, ye, Buseyle oyna felan derken kitap okumak için fazla vakit bulamıyorum. Şöyle iki sayfa bakıp koyuyorum yerine.

8 Haziran 2011 Çarşamba

Rasyonel kişi

Derslerde şöyle bişey öğrenmiştik galiba, rasyonel insan bir hatayı ikinci kez yapmaz.  Ekonomik pek çok teori bunun üzerine kuruluyordu. Ancak herzamanki gibi gerçek hayat böyle olmuyor.

6 Haziran 2011 Pazartesi

Bakla aşkım :)

Şimdi kızıma kızıyorum da bende bebekliğimde ve çocukluğumda hiç bişey yemeyengilerden olup annemi çıldırtmışım. (Bunu tabi Buse’den sonra anlayabildim.) Hatta sebzeleri o kadar uzun süre yemedimki bazılarının tadlarını liseye geldiğimde daha öğrenmiştim.. Bamyayı yediğimde 20 yaşımı geçmiştim. :) Bakla ise bugüne kadar hiç ağzıma süremediklerimdendi.

4 Haziran 2011 Cumartesi

Hayır, istemiyorum sağool :)

Ben Buse’ye yemek teklif etmekten bıktım ama o bana bu lafı söylemekten bıkmadı. Çikolata yer misin kızım?  Hayır, istemiyorum sağool ( Yesin diye çikolata bile teklif ediyorum düşünün artık). Erik yer misin? Hayır, istemiyorum sağool. Kıtırık ekmek yer misin? Hayır, istemiyorum sağool. Süt içer misin? Hayır, istemiyorum sağool. Zıkkım var kızım onu yer misin? Hayır, istemiyorum sağool. :) kibarız bir de.

3 Haziran 2011 Cuma

Kötü bir deneyim

Geçen haftadan bu yana kuzucuk grip. Geçen haftasonunu yüksek ateş içinde geçrdikten sonra  Salı günü ohhh şükür ateşimiz düştü demişken tam, bu sefer Perşembe günü bir çığlık hıraç ağlama kulağım acıyo diyerek. Offf hemen kaptığımız gibi acile gitik tabi ki otit olmuş. Yani başlangıcıymış. Ama antibiyorikleri aldık. Her ne kadar ilaç kullanmama taraftarı olsamda bu sefer kullanmak durumunda kalıcam o ağlamasından ve kulağını acısı geçisin diye öptütüp öptütüp göğsüme dayamasından sonra.

2 Haziran 2011 Perşembe

Kusma :(

Kusuyoruz :(

Busecim, katı gıda olayına geçtiğimiz zamandan beridir hep iştahsız bir çocuk oldu. Bu nedenledirki bende kendisini hep (yanlış olduğunu bile bile) TV karşında yedirdim. Baby Tv eşliğinde kendisine yedirdik yemekleri. Ama asıl sorunuz yemek yememesinden ziyade kendisinin yediklerini kusması. Yani benimde çocukluğum yemek yememekle geçmiş ama bunda bide kusma var. Azcık zorlasan yada artık yemek istemese çörk olduğu gibi ne varsa çıkarıyor.

Ooof ne zormuş.

1 Haziran 2011 Çarşamba

Blog

Burda bloğu açarken ordan burdan diye bir başlık atmıştım ama genellikle yemeklerden bahsediyordum hep. Nedense günlük hayattan bişeyler yazmak zor mu geliyor diyeyim..işte onun gibi birşey. Hergün aklımda yine bişey yazmıyorum, yine aynı şeyi yapıyorum bak felan diyerek kendi kendime üzülüyorum. Ama bir türlüde hadi bugün tekrar başlayayım diyemiyorum.